İrfan ve Tasavvuf üzerine İslami Forum

Post Info TOPIC: Namazı Cem Etmek (Namazların Birleştirilmesi)


Member

Status: Offline
Posts: 24
Date:
Namazı Cem Etmek (Namazların Birleştirilmesi)
Permalink Closed


İslamî mezhepler arasında, hac merasimleri esnasında Arafe günü öğle namazının kılınmasından hemen sonra ikindi namazını kılmanın cevazı hususunda ihtilaf yoktur. İkindi namazının öğle namazından hemen sonra kılınmasına “cem-i takdim” yani ikindi namazını öne almak suretiyle öğle namazıyla birleştirmek denir. Böylece Müzdelife’de de akşam namazının yatsı namazıyla birlikte kılınmasının cevazı hususunda İslamî mezhepler arasında ihtilaf yoktur. Buna da “cem-i te’hir” yani akşam namazını geciktirerek yatsı namazıyla birleştirmek denir. Hatta bunların cem edilmesinin müstahap oluşu hakkında bile ihtilaf yoktur. Bu yerlerde namazları cem’ şeklinde kılmak “sünen-i nebevi”dendir. Ama bu iki yerin dışında namazın, cem-i takdim veya cem-i te’hir şeklinde kılınmasının cevazında ihtilaf vardır.

 

Ehl-i Beyt İmamlarıysa öğleyle ikindi ve akşamla da yatsı namazlarının cem’ şeklinde kılınmasını hiçbir şarta bağlamamak üzere câiz bilmişlerdir. Bu konuda O’nların şiaları (takipçileri) da öğleyle ikindiyi, akşam ile de yatsı namazlarını genellikle, ister yolculukta olsun ister vatanda, ister mazeretleri olsun ister olmasın cem’ şeklinde kılıyorlar. Cem-i takdim ve cem-i te’hir ise cevaz açısından onların yanında aynıdır.

 

Ama Hanefiler Arafat ve Müzdelife’den başka yerlerde iki namazın birbiri ardınca kılınmasını, -özellikle de seferde cem’ edilmesinin cevazı hakkında onca sahih hadislerin varlığına rağmen- câiz görmemişlerdir. Hadislerin bu kadar net olmalarına rağmen te’vil edip cem-i suriye hamletmişlerdir. İnşaallah ileride böyle bir görüşün batıl olduğunu ispatlayacağız.

 

Şafiiler, Malikiler, Hanbeliler ise seferde iki namazı ard-arda kılmayı câiz bilmişlerdir. Ama yağmur yağması, yerin balçık olması, hastalık ve korku gibi  mazeret sayılacak durumların dışında ve mubah seferin şartları hususunda ihtilafa düşmüşlerdir.[1]

 

Bu ve diğer meselelerde bizim Allah huzurundaki hüccetimiz, masum İmamlarımızdan (aleyhum’us- selam) nakledilen sahih hadislerdir. Buna rağmen Ehl-i Sünnet alimlerinin genelinin görüşü karşısındaki iddiamızı ispat etmek için biz yine de onların sahihlerinden deliller getiriyoruz. Şimdilik Buhari ve Müslim’in Sihahlarında kaydettikleri hadisler bizim için yeterlidir.

 

Müslim’in Sahihindeki “İki Namazın Cem’i” Babındaki Hadisler

 

Bin Abbas’tan, Said bin Cübeyr vasıtasıyla tahriç edilen hadiste şöyle deniyor:

“Resulullah (s.a.a) öğleyle ikindiyi, akşamla da yatsı namazlarını, korku olmadığı ve yolculukta bulunmadıkları halde cem’ olarak kıldılar.”

Yine Bin Abbas’tan şöyle bir hadis naklolunmuştur: “Peygamber’le (s.a.a) sekiz rekat (öğle ile ikindiyi) ve yedi rekat (akşam ile yatsıyı) cem’ ederek kıldık.” [2]

Bin Abbas; “Resulullah (s.a.a) Medine’de oldukları halde namazları yedi ve sekiz olarak kıldılar” demiştir.[3]

 

Abdullah bin Şakıyk’in şöyle dediği nakledilir:

“Bin Abbas bir gün ikindiden sonra hutbe okudu; hutbesi, güneş batıncaya ve yıldızlar görününceye dek sürdü. Halk; “Nâmaz! Namâz!” dedi. Sonra Beni Temim’den olan bir adam gelip; “Namâz! Namâz” deyince, Bin Abbas; “Sünneti sen mi bana öğreteceksin, yoksa ben mi sana öğreteceğim?” dedi.

Daha sonra da sözlerine şöyle devam etti: “Ben Resulullah’ın (s.a.a) öğleyle ikindiyi, akşamla da yatsıyı cem’ ettiklerini gördüm.”

Abdullah bin Şakıyk; “Bu bana tuhaf geldi; Ebu Hureyre’ye gibip sordum; o da Bin Abbas’ın sözünü doğruladı” diyor.[4]

 

Yine Abdullah bin Şakiyk’ul- Akiyli şöyle der:

“Birisi Bin Abbas’a; “Namâz!” dedi; o sustu. Yine; “Namâz!” dedi; yine sustu. Sonra tekrar “Namâz!” deyince, Bin Abbas dedi ki:

“Yoksa namazı sen mi bana öğreteceksin?! Biz Resulullah’ın zamanında iki namazı cem’ ederek kılardık.”

 

Zerkani de Bin Abbas’ın Basra’da öğleyle ikindi namazlarını ard-arda kıldığını Şerh’ul- Muvatta’nın, birinci cüz’ünün,. 263. sahifesinde nakleder.

Müslim de Sahihinde şöyle diyor:

Ahmed bin Yunus ve Avn bin Selam Züheyr’den o da Ebu Zübeyr’den, o da Said bin Cübeyr vasıtasıyla bu hadisi Bin Abbas’tan rivayet etmiştir:

“Resulullah (s.a.a) bir korku olmadığı ve yolculuk yapmadıkları halde Medine’de öğleyle ikindi namazını cem’ ederek kıldılar.” [5]

 

Ebu Zubeyr diyor ki, Said’e; “Neden böyle yaptılar” diye sorduğumda, Said; “Senin bana sorduğun gibi ben de Bin Abbas’tan sordum, cevaben; ‘Ümmetinden bir tek kişiye bile zorluk olmasın’ dedi.”

 

Ebu Kureyb ve Ebu Said, Vakî’ ve Muaviye’den, o ikisi de A’meş vasıtasıyla Habib bin Sabit’ten, o da Said bin Cübeyr’den, o da Bin Abbas’tan şöyle nakletmiştir:

“Resulullah (s.a.a) Medine’de, bir korku olmadığı, yağmur da yağmadığı halde öğleyle ikindiyi, akşamla da yatsıyı cem’ ederek kıldılar.”

Vakî’nin hadisinde, Bin Abbas’a; “Neden böyle yaptılar?” diye sordum der; Bin Abbas da; “Ümmetine zorluk çıkmasın” diye cevap verir.

 

Ebu Muaviye’nin hadisinde ise Bin Abbas’a: “Resulullah, bundan neyi irade etti?” dediklerinde, Bin Abbas; “Ümmetine zorluk çıkmamasını istedi” cevabını verir.

Yahya bin Habib el-Harisî Halid bin Hars’dan, o da Kurret bin Halid’den, o da Ebu Zubeyr’den, o da Said bin Cübeyr’den, o da Bin Abbas’tan tahriç ederek demiştir ki: “Resulullah (s.a.a) Tebuk savaşına giderlerken, öğleyle ikindiyi, akşamla da yatsıyı cem’ ederek kıldılar.”

Said; “Neden böyle yaptılar?” diye sorduğumda; “Ümmetine zorluk olmasın diye” cevabını verdi, der.

 

Muaz bin Cebel’den: Tebuk savaşında Resulullah’ın öğleyle ikindiyi, akşamla da yatsı namazını cem’ ederek kılmalarının sebebi ne idi? diye sorulunca; “Ümmetine zorluk olmamasını dilediler” cevabını verdiği nakledilmiştir.

 

Bu sahih hadisler, cem’ in şer’i olmasındaki asıl sebebin ümmete mutlak şekilde genişlik vermek olduğunu açıkça vurgulamaktadır. Cem’in câiz kılınmasıyla ümmete kolaylık tanınması, ümmetin ekseriyetini teşkil eden çalışanlar için bir şefkat ve merhamettir. Son iki hadis sadece sefere ait değildir. Çünkü bu ikisindeki cem’in asıl sebebi mutlaktır. Sırf sefer, hastalık, yağmur, korku vs. gibi sebeplere binaen değildir.

 

Bu, özel bir şey hakkında söylenen genel bir hükme benzer, sadece o yere değil bütün mısdaklarına şamil olur. Bundan dolayı Müslim o hadisleri, mutlak olarak cem’e delalet ettiği için “Hazar’da Cem” (veya “Seferde cem”) babında getirmemiştir. İşte bu onun idrak, ilim ve insafından kaynaklanmaktadır.

 

Bu konuda bir kaçını zikrettiğimiz Muslim’in hadislerinin hepsi, Buhari’nin hadis nakletme şartına uygundur. Buhari Sahihinde bu hadislerin senedindeki kişilerden delil getirmiştir. Öyleyse acaba Buhari’yi, Sahihinde bu hadisleri getirmekten alıkoyan ve onu pek önemli olmayan hadisleri nakletmekle yetinmeye sevkeden faktör nedir? Neden kitabında cem’in cevazını açıkça gösteren hadislere ait bir bab ayırmamıştır? Oysa cem’ hakkında onca sahih hadisler onun hadis nakletme şartına göredir ve çoğu imamlar onları kabul etmektedir.

 

Yine neden cem’ hakkındaki hadislerden sadece cem’e delalet bakımından düşük olan hadisleri seçmiştir? Ve neden bu hadisleri kendi babında değil de diğer babda zikretmiştir? Ben Buhari’yi, sözleri yerlerinden alıp değiştirenlerden ve bildikleri halde hakkı gizleyen kimselerden tenzih ediyorum. Buharî Sahihinin “Namaz Vakitleri” babında, “Te’hir-uz zöhr Mea’l- Asr” [6] bölümünde Cabir bin Zeyd vasıtasıyla Bin Abbas’tan şu hadisi tahriç ediyor:

“Hz. Peygember (s.a.a), Medine’de yedi ve sekiz rekat olarak öğleye ikindiyi ve akşamla da yatsıyı kıldılar.”

 

Yine ibn-i Abbas’tan, “Akşam Namazının Vakti” bölümünde; “Hz. Peygamber (s.a.a) yedi ve sekiz rekat olarak namazlarını cem’ ettiler.” diye rivayet etmektedir.

“Zikr’ul-işa’ ve’l- Atme” babında, gene Bin Abbas’tan şöyle tahriç etmiştir:

“Hz. Peygamber (s.a.a), akşam ve yatsı namazlarını onlardan birisinin vaktinde (yani cem’ederek) kıldılar.”

Tabarani, ibn-i Mes’ud’dan, Hz. Peygamber’in (s.a.a) Medine’de öğleyle ikindiyi, akşamla da yatsıyı cem’ ederek kıldıklarını tahriç etmiş, sebebi sorulunca da “Ümmetine güçlük olmasın diye” cevabını vermiştir.

Bu hadis “Kenz’ul-ummal’ın dördüncü cüz’ündeki 5078. hadistir.

 

Cumhur alimlerinin hepsi, ister cem’in cevazını kabul edenlerden olsunlar, ister kabul etmeyenlerden bu hadislerin sahih oluşunda ve zahirlerinin mutlak cevazı ortaya koymasında ittifak etmişlerdir. Nitekim Nevevi’nin “Sahih-u Müslim”e ta’likatından, Zürkani’nin, Malik’in “Muvatta”sına şerhinden, Sahih-i Buhari’ye yazılan şerhlerden ve diğer hadis kitaplarından bu anlaşılmaktadır. Ama bir çok alimler kendi mezheplerine uygun yorumlar yapmışlar ve bu yorumlarında ise şaşkınlık içerisinde kalmışlardır.

 

Nevevi bu yorumları birer birer kaydedip bazılarının zayıf, bazılarının batıl, bazılarının da hadislerin zahiriyle çeliştiğini bildirdikten sonra; “İmamlardan bir grup seferde bulunulmadığı halde cem’in câiz olduğunu söylemişlerdir, Bin Sirin ve Malik’in ashabından Eşheb de bunlardandır” der.

Sözünün sonunda ise Bin Abbas’ın sözüne ta’likinde, desteklediği yorumları naklederek cem’in mutlak olarak câiz olduğunu söyler. [7]

 

Ehl-i Sünnettin, sihah ve sünenlerine şerh yazan Zürkanî, Askalani, Kastalanî gibi büyük alimler, iki namazın cem’ olarak kılınmasının caiz oluşunu açık ve net olarak belirtmişlerdir. Onların bu asırdaki muhakkiklerinden çoğu bizim görüşümüzü te’yit etmekteler. Nitekim onlardan bir çoğu bu hususta benimle konuşmuştur; fakat gerçeği halka açıkça söylemeye cesaret edemiyorlar. Namazları ayrı kılmakta ihtilaf olmadığından dolayı ihtiyat ederek namazları cem’ ederek kılmaktan kaçınıyorlar. Ama bu tutumları, birçok işçi, memur, öğrenci vs.leri namazı terk etmeye sürüklemektedir. Nitekim buna kendimiz de şahit olmaktayız. Ama namazı cem’ olarak kılmak, namazın korunmasına daha yakındır. Bundan dolayı alimlerin halka namazın cem’ şeklinde kılınmasının hiçbir sakıncasının olmadığına dair fetva vermeleri ve halka güçlük çıkarmamaları ihtiyata daha uygundur.

Allah Teala buyuruyor ki: “Allah sizin için kolaylık diler, güçlük dilemez.” [8]

Yine buyuruyor ki: “O seçti sizi ve dinde bir güçlük vermedi size.” [9]

 

Namazın cem’inin cevazını açıkça bildiren sahih sünnetlerden dolayı Allah’a hamd ediyoruz. Kur’ân’dan namazın cem’ şeklinde kılınmasına delalet eden muhkem ve açık ayet de vardır. Ayet-i Kerime’de, mealen; “Namaz kıl güneşin zeval vaktinde, geceleyin karanlık basınca ve fecir vaktinde; gerçekten fecir vakti görünen bir vakittir.” [10] buyrularak öğleyle ikindi, akşamla da yarsı beraber anılmış ve sabah namazıysa ayrı zikredilmiştir.

 

Fahr-i Razi “Tefsir-i Kebir”inde bu ayeti kerimeyi şöyle yorumlamaktadır:

“Ğasak, karanlığın ilk bastığı zamandır ki akşam namazının ilk vaktidir.[11] Bu takdirde ayet-i kerimede üç vakit zikr olunmaktadır; Zeval vaktiakşamın ilk vakti ve fecir vakti. Bu suretle de zevâl, öğle ve ikindi namazlarının vaktidir ve her ikisini kapsar; guruptan sonraki vakitse akşam ve yatsıya aittir; böylece de sefer halinde, yahut yağmur gibi bir mazeret zamanında bu namazların cem’inin câiz olduğuna delalet vardır.”

 

Biz Fahr-i Razi’nin; “Mazeret dışında namazların cem’inin câiz olmadığına delalet vardır” sözü üzerinde derincesine araştırma yaptık; Allah şahittir ki onu gösteren bir eser bulamadık. Evet Resul-u Ekrem (s.a.a) özür halinde de, özre dayanmadan da, seferde de, seferi olmadıkları vakitlerde de, ümmetine zorluk, güçlük olmaması için bu namazları bazen cem’ etmişlerdir. Namazın tefrik (ayrı) şeklinde kılınmasının üstün olmasında hiç şüphe yoktur. Bundan dolayı Hz. Resul (s.a.a) bir özür olmadıkça onu tercih ederdi.[12]

 

[1] - Onlardan bazıları, hac, umre ve cihad gibi seferleri şart koşmuşlardır. Bazıları ise masiyet seferinin dışındaki mubah seferi şart koşmuştur. Bazıları da gezi için özel seferleri şart koşmuştur. Bazıları da hiçbir şart koşmaksızın seferde namazları cem’ etmeyi câiz bilmişlerdir.

[2] - Bu hadisi, Ahmed bin Hanbel de Müsned’inde Bin Abbas’tan tahriç etmektedir.

[3] - Bu hadis de Müsned’de başka bir yolla Bin Abbas’tan tahriç edilerek zikredilmektedir.

Bu hadiste “Leff-u Neşr-i Gayr-i Müretteb” var. Yedi, üç rekat akşamla dört rekat yatsı namazıdır; sekizse dörder rekat olan öğle ve ikindi namazlarıdır. Bu ibaretle söylemek de câizdir. Eğer, sekiz ve yedi rekat olarak namaz kılındı denilseydi o zaman leff-u neşr-i mürettep olurdu.

[4] - Bu hadisi Ahmed bin Hanbel Müsned’inin birinci cüz’ünün, 251. sahifesinde Bin Abbas’tan tahriç etmiştir.

[5] - Bu hadisi Malik, Muvatta’da, iki salatın Cem’i babında, İmam Ahmed de Müsned’inde Bin Abbas’tan tahriç etmişlerdir.

[6] - Şeyh –ul İslam Ensari “Tuhfet’ul- Bari” kitabında bu bölüme yetiştiğinde şöyle diyor: Hadis için daha uygun bab, “Salat’uz- Zöhr-i Meal Asr ve’l Mağrib-i Mea’l İşa” babıdır.

Buhari’nin dediği tabirde mecaz ve kusur vardır. Tabirinin manası şöyle oluyor: “Namazın birinci vaktinden çıkıp ikinci vaktine girdi, ikinci namazını önceki namazının ardından kıldı.” Bu tabir zahire aykırıdır. (Tuhfet’ul- Bari, c. 2, s. 292.)

Kastalan’i de “İrşad’us- Sari” kitabının ikinci cüz’ünde, s. 293’de şöyle demiştir: “Mezkur tabiri, cem-i suriye te’vil etmek yani öğleyi en son vaktine ertelemek ve, ikindiyi de ilk vaktine getirmek zayıftır ve zahirle de bağdaşmamaktadır. Alimlerin ekseriyeti, özellikle de Sahih-i Buhari’ye şerh yazanlar, hep böyle demişlerdir.

[7] - İrşad’us- Sarî, c. 4, s. 445.

[8] - Bakara/ 185.

[9] - Hac/ 78.

[10] - İsra/ 78.

[11] - Fahr-i Razi bu manayı Bin Abbas, Ata’ ve Nazr bin Şemil’den nakletmektedir. Tabersî de“Mecma’ul- Beyan” da Bin Abbas ve Katade’den naklediyor.

[12] -İsna Aşeriyye cem’i ruhsat bilir. Zeval vaktinden itibaren dört rekat kılınacak bir zaman öğle namazına aitti; o zamanda ikindi namazı kılınamaz. Güneşin gurubuna dört rekat kılınabilecek bir zaman kalınca da o vakit, ikindi namazına aittir; artık öğle namazı kılınamaz. Bu iki vakit arasındaki geniş vakit, öğleyle ikindinin müşterek vaktidir; önce öğle, sonra ikindi namazı kılınabilir; namazın ilk rekatı, vaktinde kılınabilirse, eda olduğundan guruba beş rekatlık bir zaman kalsa dahi önce öğle, sonra ikindi namazı kılınabilir ve ikindi namazı da kazaya kalmamış olur.

Guruptan sonra batıdan doğuya vuran kızıllık, doğu tarafında göğün ortasına dek silinince akşamın ilk vakti girer. Üç rekat namaz kılınabilecek vakit akşama mahsustur. O vakitte yatsı kılınamaz. Gece yarısına dört rekatlık bir vakit kalınca da o vakit yatsıya mahsustur. Bu iki vaktin arasındaki geniş vakit akşamla yatsının müşterek vaktidir. Sabah vaktiyse fecrin belirmesiyle gece karanlığının gündüz aydınlığından seçilmesi anından güneşin doğmasına dek sürer. Müt.

 

Karşılaştırmalı Fıkhi Meseleler adlı kitaptan alınmıştır.



__________________
Page 1 of 1  sorted by
 
Quick Reply

Please log in to post quick replies.

Members Login
Username 
 
Password 
    Remember Me  


Create your own FREE Forum
Report Abuse
Powered by ActiveBoard